Bu da Beyşehir’in ‘çılgın projesi’

         BEYŞEHİR-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının ardından, kamuoyunda günlerdir gündemden düşmeyen çılgın proje Kanal İstanbul’a Beyşehir’de uzun yıllar önce hayata geçirilen tarihi proje rakip oldu.      Beyşehir’in de çılgın bir projesinin olduğu ortaya çıktı. Merhum başbakanlardan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, “Bir başka kanal hikayesi” başlıklı son köşe yazısında, Beyşehir’in tarihi çılgın projesini kaleme aldı.      İşte Menderes’in Beyşehir’de merak uyandıran, Beyşehir Gölü’nden Konya Ovası’na bereket ulaştıran kanalın yapım hikayesini anlatan o yazısı:      “Beyşehirliler bir sabah uyandıklarında köylü halli bir kişinin elindeki kazmayla Beyşehir Gölü'nün önünü kazmaya çalıştığını gördüler. Tarih XIX. yüzyılın üçüncü çeyreğiydi. Meraklılar, kendisine ne yapmak istediğini sordular. O da, "Kanal açıp Konya Ovası'na su götüreceğim" dedi. Alaycı bir merakla sordular. "Buna ömrün yeter mi ki?" dediler. "Benim yetmezse çoluğumun, çocuğumun, torunumun ömrü yetsin" dedi. O bir hayali somutlaştırmak ve insanların zihnine yerleştirmek istiyordu. Amacı bir tohum atmaktı. Bu tohum zaman içerisinde yeşerecek ve meyvesini verecekti. Bu zatın adı, lakabıyla beraber Kurukafa Mehmet Ağa idi. Konya'nın ova köylerinden bir tanesi olan Yarma'dandı. Konya Ovası'nda yağış yılda 350 mm. kadardır. Neredeyse çöl iklimiyle sınır olacak bir yağış miktarıdır bu. O zaman dünyada bile doğru dürüst suni gübre yoktu, aletli ziraat olsa olsa başlangıç aşamasındadır. Konya Ovası'nda çiftçi iki öküze koştuğu kara sabanı tutmuş bununla her gün ancak birkaç dönüm yer sürebilmektedir. Susuzluktan tarlasının her yıl ancak yarısını ekebilir. Yıl yağışsız giderse atılan tohum toprağın olur. Ürün elde edilmez. Bunun içindir ki yakın zamana kadar orta Anadolu köylüsü Etiler'den beri hiçbir zaman eğer elde edebilmişse o yılın ürününü satmamıştır. Onu toprak altında bir sonraki yıla saklamıştır. Satabileceği buğday, daha önceden muhafaza ettiğidir. SUYA HASRET Yıl yağışlı gitse ne olacak ki? O zaman 1'e 2 ürün alır. Yani bir dönüme bir teneke tohum atacak, iki teneke buğday kaldırabilecektir. Bunun bir kısmının da tohum için ayrılacağını düşünecek olursak suyun önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Eğer su olsa, buğdayını sulayabilse, çiftçi belki 1'e 5 belki 1'e 10, kim bilir belki 1'e 20 alacaktır. Konya Ovası'nda da ne bir akarsu, ne bir göl, kısacası herhangi bir su kaynağı da yoktur. Sadece ovanın batısındaki dağların arkasında Beyşehir Gölü bulunmaktadır. O bile Konya Ovası'na kuş uçuşu en az 70 km'dir. Buna rağmen bir yolu bulunup Beyşehir'den Konya Ovası'na su gelse, ovalar suya kavuşsa çiftçi de bollukla kucaklaşacaktır. İşte bu hayal Yarmalı Kurukafa Mehmet Ağa'yı büyülemiştir. Beyşehir Gölü'nün önünde ilk kazmayı vurduğu yer bugün ilçenin içindeki kanal köprüsünün daha sonra yapıldığı yerdir. Onun hayali Konya Ovası'nın çiftçilerinin gönlüne bir ateş gibi düşer. Onlar Leyla'sını arayan Mecnun gibi bırakın tarla sulamayı, bir avuç içecek suyun bile peşinde olan insanlardır. Belli ki bu hayal kısa zamanda tutar ve Konyalılara mal olur. Konyalıların böyle bir hayali ya da arzusu Sultan Abdülhamit'e kadar ulaşır. Öyle ya, padişahın jurnalcileri(!) denilenler sadece zararlı faaliyette bulunanları Sultan'a ihbar etmezler. Aynı zamanda koca imparatorluğun her yerinden halkın isteklerini, düşüncelerini ve hatta hayallerini de Sultan'a ulaştırırlar. ŞART KOŞAR Bu sırada Sultan Abdülhamit, İstanbul-Bağdat demiryolu ihalesini Almanlara vermek üzeredir. Onlara haber gönderir. "Bir şartım vardır. İhaleyi alanlar ek bir ücret istemeden Beyşehir Gölü'nden Konya Ovası'na su götürecek bir kanal yapacak." Sonunda Almanlar razı olur. O sırada kanal işlerinde en iyileri olan İtalyanlara taşeron firma olarak bu işi verirler. O zamanın büyük buharlı makineleriyle kanal açılmaya başlanır. Önce güneye, Seydişehir ve Bozkır'a doğru bir yol izler. Sonra Bozkır yakınlarından sola, yani doksan derece doğuya döner. Dağların arasından Konya Ovası'na ulaşır. Bugünün hayali, yarının gerçeğinin tohumudur.”